Mesai Saati

Burak Yazıcı

12/1/20222 min read

İki aydan fazla zamandır önünden geçtiğim parfüm dükkanının çalışanı, dükkânın önünden her geçene kokulu bir kâğıt çubuk uzatıyor. Alan oluyor, almayan oluyor, alıp yere atan yahut cebine sokan oluyor fakat hiç içeriye giren görmedim. İçeriye giren olmadığı gibi hiç adamın yüzüne bakmayıp yoluna devam ediyor oradan geçenlerin çoğu. Bu çalışan hiç es geçmeden her geçene kokulu çubuğu uzatıyor, hatta iki aydır oradan geçip bir kez bile almamama rağmen hala umudunu kesmeden her geçişimde bana kokulu çubuklardan uzatıyor. Burada bir meseleye değinmek istiyorum; umudu olduğu için mi uzatıyor yoksa beklentisi başka bir şey mi?

Çalışan kişi oradan maaş alıp, hayatını idame ettirmek için görevi olan reklam mahiyetindeki bu işi yapıyor. Ben o kâğıdı alsam da almasam da o maaşını alacak çünkü görevi olan kâğıdı ikram etme işini yapıyor. Bu açıdan baktığımızda, hiç kimse ikram ettiği kâğıdı almasa onun için ziyan yok, aldıklarında belki ikramiye alır ayrı bahis. Hal böyle olunca ısrarla, iki aydır tek bir kâğıt çubuk almamış kişiye kâğıdı tekrar uzatması, umudunun bitmemesiyle değil, kâğıt alan insanlarla değil yukarıda bahsedildiği gibi kendi görevi olan kâğıt uzatma işi ile ilgilendiğini anlayabiliriz.

“Ben diriliş işçisiyim.” diyen birisi bu sözü söylediğine göre ilgilendiği şey asıl görevi olmalı, etkilediği insanlar değil. Hiçbir kimse etkilenmese dahi ona rızayı verecek olan Rabb-ül Alemin, o işçinin mesai saatlerinde ne yaptığına bakacaktır. Asıl görevlerinden biri olan farzlardaki eksikliklerine üzülmeyip, yine asıl görevi olan anlatması (tebliğ-irşat) sonucu onun elinde olmayan hidayetin, anlattıklarına nasip olmamasına üzülmesi, beyhude bir üzülmedir. O çalışan “yahu kimse kokuyu almıyor, alanlar da çöpe atıyor.” dese, “sen görevini yapıyor ve ardından maaşını almıyor musun?” deriz. Teşbihte hata olmaz, aynen bu şekilde bizler hidayet vermek gibi erişemeyeceğimiz şeylere üzülmekle kuvve-i manevimeyizi (moralimizi) bozarak ancak şeytanın çelmesine takılmış ve altından değerli gençlik dönemimizi ileride eyvahlarla anacağımız boş günlerle doldurmuş oluruz. Klasikleşmiş fakat bir o kadar da güzel olan bir sözdür ki; Sefer bizim zafer Allah’ındır.